31 Temmuz 2025 Perşembe

Kayseri’de Kanalizasyonun Tarihi ve Gelişimi

 


1955 yılına kadar şehir içme suyu şebekesi olmayan Kayseri’de, bu tarihe kadar herhangi bir kanalizasyon şebekesinden bahsetmekte söz konusu değildi. Şehrin su ihtiyacını temin eden Avgın Suları, şehre ayrı güzergâhlardan gelir, mahalle ve cami çeşmelerini dolaşır, daha sonrada Sarımsaklı Suyuna ulaşarak buraya dökülürdü. Bu su yollarının büyük ölçüde tamiratı Kayserili Ahmet Paşa tarafından 1867 yılında yaptırılırken Sarımsaklı Suyuna boşalan deşarj yolları da tamirattan geçirilmişti. Kayseri’de kanalizasyon şebekesinin yoğun olarak ihtiyaç haline gelmesi 1955’ten itibaren şehir şebekesi ile evlere kadar ulaşan temiz su tesisatında kullanılan su miktarının artması ve giderlerinin olmamasından dolayı 1960’lı yıllara rastlar. Bu konuda ilk ve en önemli çalışmalar 1963 yılında Belediye Başkanı seçilen Mehmet Çalık tarafından gerçekleştirilmiştir. Mehmet Çalık belediye Başkanlığına seçildiğinde belediye maddi yönden büyük çıkmazlar içerisinde idi ve şehrin kanalizasyonu ile ilgili bir projenin hazırlanıp gerçekleştirilmesi için yeterli imkânlardan çok uzaktı. Kanalizasyon projelerinin hazırlanması için İller Bankası Genel Müdürlüğüne müracaat edilmiş fakat Genel Müdürlükten olumsuz cevap alınmıştı. İller Bakası Genel Müdürlüğü’nün Kayseri’nin bir kanalizasyon şebekesine ihtiyacı olmadığını resmi yazı ile belediyeye bildirdiği günlerde şehirdeki neredeyse tüm konutların helâları fosseptiğe bağlı idi. Bu fosseptiklerin zaman zaman boşaltılması ise sadece boşaltılan konut açısından değil tüm mahalle için bir felakete dönüşür, vidanjör veya belediyenin bu işle görevli işçilerinin tenekelerle fosseptikleri boşaltması sırasında çevre pislikten ve kokudan yaklaşılamaz duruma gelirdi. Giderleri olmayan hamam ayaklarının tıkanarak çalışamaz hale gelmesi, cadde ve sokakların sık sık kazılarak tahribini gerektirdiği gibi bahçe ve kuyulara hatta temiz su hatlarına karışan atık sular halk sağlığını tehdit ederdi. Şehrin belli başlı hamamlarından Deveci ve Cafer Bey Hamamlarının gideri yoktu ve yanındaki bahçelere ve özel açılmış kuyulara dökülürdü. Hunat ve Sultan Hamamlarının ayağı Sahabiye ve Yeni Mahalle’den geçtikten sonra Sarımsaklı Suyuna dökülürdü. Birlik ve Paşa hamamlarının ayağı da Düvenönünden, Kadı ve Selahattin hamamlarının ayağı ise İnönü ve Atatürk Bulvarlarını (Hastane Caddesi) izleyerek şimdiki Gazi Osman Köprüsü’nden geçip Sarımsaklı Suyuna dökülürdü. Gülük Hamamı’nın ayağı Bozatlıpaşa Mahallesi ve Reşadiye Karakolu yanından geçerek garaj yerinde diğer hamam ayaklarıyla birleşirdi. Fabrikaların pis suları da civardaki tarlalara akıtılmaktaydı. Şehri bu çirkin ve tehlikeli durumdan kurtarmak amacıyla Başkan Mehmet Çalık, Ankara’nın tüm olumsuz tutumuna rağmen Belediye imkânları ile kanalizasyon şebekesinin yapımına girişti. Aynı süreçte tüm bu olumsuz faktörlerle birlikte halkın zihnindeki (Şehirde yeterli eğim olmayışı ve kanalizasyonun gereksizliği gibi) olumsuz intibaları da yok ederek o günün şartlarında ve belediye imkânlarının üstünde bir kanalizasyon şebekesi gerçekleştirdi. Aradan 20 yıl geçip 1980’lere gelindiğinde şehrin nüfusu 400 bine ulaşmıştı. 1986 yılı imar planı açıklama raporunda; “Kent merkezi içerisinde kanalizasyon sistemi tam olarak çözülememiştir. Pis su sorununu çözmek amacıyla projesiz olarak belediyece şebeke hatları, toplayıcı hatlar, ana kolektörler kurulmuştur. Kısa vadede sorunun çözümü için İller Bankası aracılığıyla projeleri yaptırılmaktadır” denilmektedir. Kayseri’nin Büyükşehir olması ile birlikte 14 Aralık 1989 tarihinde, Büyükşehir Belediyesinin su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek, bu amaçla her türlü tesisi kurmak, kurulu olanları devralarak işletmek üzere Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu. Müstakil kadrosu ve bütçesi ile kamu tüzel kişiliğine sahip hale gelen kurumun bu konumunun hizmetlere yansıması için belli bir zaman geçmesi gerekti. Kaski Genel Müdürlüğünün kurulduğu 1989 yılında, Kocasinan ve Melikgazi ilçelerinden oluşan Kayseri’nin eski büyükşehir sınırları içerisindeki kanalizasyon şebeke uzunluğu 817 km. idi. Şehrin % 38.41’lik bölümünde kanalizasyon tesisatı döşenmiş, geriye kalan kısım ise halen 2000’li yıllara yaklaşılırken bu imkândan yararlanamıyordu. 1998 yılına gelindiğinde şebeke uzunluğu 1232 km. ye şehirdeki kanalizasyon ağının oranı ise % 57.30’a ulaşmıştı. 1998 yılından itibaren kanalizasyon ağının genişletilmesi ile ilgili yoğun bir çalışma başlatıldı. 2005 yılına kadar Büyükşehir sınırları içerisindeki kanalizasyonun ulaştığı yapılaşma % 98 gibi yüksek bir orandı. Geriye kalan % 2’lik kısım ise teknik olarak kanalizasyonun bağlanmasının mümkün olmadığı ve dağınık olarak oluşmuş yerleşim bölgeleriydi. 2005 yılından itibaren Büyükşehir sınırlarının genişlemesi ile birlikte merkeze yeni bağlanan ilçe ve beldelere 2005–2010 yılları arasında 392.7 km. uzunluğunda kanalizasyon hattı döşendi. Bu bölgelerin toplanan atık sularının merkez kanalizasyon hattına bağlanması maliyetli ve teknik zorluklar taşıdığından dört farklı bölgeye küçük çaplı arıtma tesisleri planlandı. 2010 yılı itibarı ile büyükşehir sınırları içerisindeki kanalizasyon şebeke uzunluğu 2901 km’ye ulaşmıştır. Şehrin tüm atık suyu bu kanalizasyon ağı ile toplanmakla birlikte 2003 yılına kadar Boğazköprü mevkiinden Kızılırmak’ın bir kolu olan Karasu’ya deşarj edilmekte ve büyük boyutta çevre kirliliğine sebep olmakta idi. Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ve KASKİ yönetimince uzun zamandır proje ve finansman çalışmaları sürdürülen Atıksu Arıtma Tesisi 47.400.000 DM bedelle (24.234.500 Euro), 11.09.2000 tarihinde ihale edildi. Şehrin 20 km. batısındaki Boğazköprü mevkiinde 235.435 m2 ’lik alana inşa edilen tesis inşaatı 2003 yılında tamamlandı. 110.000 m3 /gün dizayn debisi ile 800.000 eşdeğer nüfusa hizmet etmek üzere projelendirilen Atık Su Arıtma Tesisinin yatırım maliyetinin %33’ü KASKİ Genel Müdürlüğü’nün öz kaynaklarından, %67 si ise Alman KFW kuruluşu tarafından finanse edildi. Tesis 2025 yılında 182.500 m3 /gün debi ile 1.400.000 nüfusa hizmet edebilecek şekilde planlanmıştır. Ağustos 2003 tarihinde işletmeye alınan Atık Su Arıtma Tesisinde uzun havalandırmalı ileri biyolojik arıtma yapılmakta, tesisten çıkan arıtma çamurundan gaz üretilmekte, bu gazdan elde edilen elektrik ve ısı enerjileri yine tesis içinde kullanılmaktadır. Kayseri Atık Su Arıtma Tesisi, mimarisi, prosesi, inşaat kalitesi dikkate alındığında maliyet açısından Türkiye’de bu güne kadar yapılmış olan en ekonomik arıtma tesisi ve çıkış suyu kalitesi Avrupa Birliği standartlarına uygun olan ülkemizdeki ilk tesis olduğu ifade edilmektedir. Tesis gerek Kayseri’yi, gerekse Kızılırmak’ı önemli ölçüde çevre kirliliğinden korumaktadır. KEMALETTİN TEKİNSOY.KAYSERİ’NİN İMARI VE MEKÂNSAL GELİŞİMİ



26 Temmuz 2025 Cumartesi

M. ŞAHAP SİCİMOĞLU



 Belediye Başkanı, inşaat mühendisi ve müteahhit (Kayseri, 1917 - Kayseri, 13 Aralık 1983). İlk ve ortaöğreniminden sonra 1944 yılında Yıldız Teknik Okulu Mühendislik Bölümü’nden mezun oldu. Belediye başkanlığı öncesi, müteahhit olarak Gaziantep ve Niğde gar binalarını yaptı. Osman Kavuncu, 1957 genel seçimlerinde Kayseri’den Demokrat Parti milletvekili seçilerek belediye başkanlığından ayrılınca yerini Şahap Sicimoğlu’na bıraktı. Talas Caddesi’nin iki yanındaki evleri kamulaştırarak bu yolu iyice genişletti. 1950’li yıllarda Kayseri Belediyesi Başkanı Osman Kavuncu’nun Dönemi’ nde planları yapılan Sivas Caddesi’nin Cumhuriyet Meydanı ile Atatürk Stadyumu (Bugün Kayseri Forum olan yer) arasında kalan ilk bölümünün genişletilerek bulvar hâline getirilmesi, belediye başkanlığı zamanında gerçekleşmiş (1957-58) ve caddenin iki tarafına kooperatifler tarafından beşer katlı binalar yapılmıştır. Hâkimiyet gazetesinde çıkan bir haberde (1959), Sivas Caddesi üzerinde önemli tarihî eserlerin olduğu ve bu caddenin meydana gelişinde birçok alanın istimlaki söz konusu olduğu anlatılmıştır. 1959 yılında, Sivas Caddesi’nin 41 m, İstanbul Caddesi’nin 35 m genişliğinde uzun bir bulvara dönüştürülmesi, 1930’lardan başlayan yeni yol düzenlemelerinin geldiği boyutu göstermesi bakımından önemlidir. Şehrin görünümünü bozan yerlerde kamulaştırmalar yaparak şehre bir düzen getirmeye çalıştı. Lale Camii etrafı, Cumhuriyet Meydanı ile Kazancılar Çarşısı arasındaki dükkânlar, Cami-i Kebir Mahallesi’nin Düvenönü’ne bakan kısmı, Küçük Mustafa Mahallesi’nin bir kısmı vb. kamulaştırmalarla şehrin düzenli bir şekilde gelişmesine katkıda bulunuldu. Kamulaştırmalar sebebiyle ev ve arsalarını kaybedenlere, Sahabiye ve Fatih Mahallelerinde belediye tarafından yaptırılan evlerden daire verdi. Döneminin önemli icraatlarından birisi de Osman Kavuncu Dönemi’nde yapımına başlanan çevre yolunun hizmete açılmasıdır. Kayseri şehir planında yeşil alan olarak gösterilmiş olan Cumhuriyet Mahallesi’ndeki alışveriş merkezi olan Havuzlu Han’ın yeri, Sicimoğlu’nun özel gayretleri ile imar değişikliği yaptırılıp satılmış, özel girişimciler tarafından Havuzlu Han yaptırılmıştır. Şehir merkezindeki bu güzel alanın bina ile doldurulması, meclis üyeleri ve halkın tepkisini çekmiş, bundan dolayı belediye başkanlığı görevinden istifa etmiştir (27 Temmuz 1959). Kayseri’de eğitim alanında da öncü insanlardan birisi olmuştur. Talas Amerikan Ortaokulunun kapanması üzerine, yirmi kadar Kayserili ve zamanın TED Genel Başkanı Suat Ballar ile bir araya gelerek Kayseri TED Kolejini açtılar (21 Aralık 1965). Kayseri’deki basın hayatına da katkıları olmuştur. Kayseri’de bugün de yayımlanmakta olan önemli yerel gazetelerden Kayseri Hâkimiyet’in ilk genel yayın yönetmenlerinden birisidir. Evli üç çocuk babasıydı. Kaynakça: Çalışkan, Kayseri Belediyesi, s. 152; Erkiletlioğlu, Geniş Kayseri, s. 12, 722-723 Hâkimiyet gazetesi, Kayseri İl Halk Kütüphanesi Arşivi, 20 Ekim 1959; Filiz Sönmez, “Kayseri Barınma Kültüründe Değişim: 1930-1970”, (Doktora Tezi), İst. 2012, s. 54; Kayseri Büyükşehir Belediyesi, “2015-2019 Stratejik Planı”, Ağustos-2014, s. 12; http://www.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/3508. ŞÜKRÜ ÖZTÜRK



Babası Burhan, annesi Ayşe. Eşi Şükrüye. Çocukları Ayşe, Ayhan ve Muzaffer. Doğumu Kayseri, 1333. Ölümü 1983. İnşaat Mühendisi. Meclis, Osman Kavuncu’nun milletvekili seçilmesiyle boşalan başkanlığa, oy birliği ile Şahap Sicimoğlu’nu getirdi (18.11.1957). İnşaat mühendisi olan Sicimoğlu, başkan olmadan önce müteahhitlik yapıyordu. Oğlu Ayhan Sinan Sicimoğlu müzisyen, gezgin, radyocu, TV programcısı ve iş adamı. Özellikle çeşitli televizyon kanallarında hem yapımcılığını ve hem sunuculuğunu üstlendiği gezi-kültür programlarıyla geniş kitleler tarafından tanınan birisi. Şahap Bey, ilk iş olarak Talas Caddesi’ni iki tarafındaki evleri istimlâk ederek bu yolu bulvara dönüştürdü. Bu esnada Seyyid Burhanettin Mezarlığ’nın bir kısmını da yola kattı. Sivas Caddesi üzerindeki evlerin büyük bir kısmını istimlâk etti, caddeyi genişletti, burasını da bulvara dönüştürdü. Yine burasının sağına-soluna bir kısmı belediyeye ve bir kısmı da kooperatiflere ait olmak üzere 5 katlı evler yaptırttı1 . Belediye’ye ait daireleri mübadele yoluyla evleri istimlâk edilenlere verdi. Bu istimlâk nedeniyle de Halaçoğlu Mahallesi ortadan kalktı. Halaçoğlu Mahallesi’nin bir kısmı Muammer Bey2 bir kısmı da Kalpaklıoğlu3 Mahallelesi’ne katıldı. Şimdi bu mahaller de sırasıyla Sahabiye ve Hunat Mahallelerine dahil oldu. Caddenin açılmasına engel teşkil eden Askeri Hastanenin2 bir kısmı ile toptancı hâlinin Orduevi’ne bakan dükkânların yarısını yıktırttı. Hastane koğuşlarının istimlâkinden elde edilen para ile Orduevi’nin yapımına katkıda bulunuldu. Lale Camii’nin etrafındaki evleri istimlâk etti. Bu sayede caminin etrafı açıldı. Evleri istimlâk edilenlerin bir kısmına Hürriyet Mahallesi’nden arsa, bir kısmına da Sivas Caddesi’ndeki bloklardan daire verdi. Cumhuriyet Meydanı ile Kazancılar arasında bulunan dükkânları istimlâk ederek bu günkü alanın oluşmasını sağladı. Bu dükkânların boşaltılması esnasında hoş olmayan olaylar çıktı. Eski başkanlardan Necmettin Feyzioğlu’nun araya girmesiyle olaylar büyümeden önlendi. Cami Kebir Mahallesi’nin Düvenönü’ne bakan kısmı ile, Küçük Mustafa Mahallesi’nin bir kısmını istimlâk etti. Hatıroğlu Camii’nin önünden geçen dar sokak da istimlâk sonucunda cadde haline getirildi. Yapılan bu istimlâklerde mal sahiplerine Sahabiye ve Fatih mahallelerinde yaptırılan bloklardan ev verildi. Bu sayede insanların mağduriyetleri giderildi. Sicimoğlu’nun en önemli hizmetlerinden birisi de Kavuncu döneminde istimlâki tamamlanan çevre yolunun düzenleme çalışmaları bitirilip hizmete açılmasıdır. Yolun yapımını Karayolları gerçekleştirdi. Yollar için gerekli olan parke taşlarının taşıma işi bir müteahhide verilmişti. Belediye ocaklarından taşınacak beher taş için 9 kuruş ödenecekti. Bu esnada şehrimizde görevli bulunan Ulaştırma Albay Nuri Bingöl, parke taşlarını 3 kuruşa taşımayı üstlenince müteahhitle olan anlaşma fesh edildi ve bu taşlar askeri araçlarla taşındı. Nuri Bingöl’ün amacı, belediyeye bir katkıda bulunmak ve hem de Anatamir Fabrikası’nın hizmet binalarının bir kısmına kaynak sağlamaktı. İstimlâk edilen binalardan çıkan taşlar satılıyor ve bundan elde edilen gelir, zamanın Zabıta Komiseri Hacı Ali Bıllıkçı tarafından imza karşılığı Nuri Bingöl’e veriliyordu. Bu uygulama hem pratikti ve hem de belediyeye bir gelir sağlıyordu. Ama yasalara uygun değildi. Çünkü enkazların satışı encümen huzurunda yapılır ve elde edilen para belediyeye gelir kaydedilirdi. Bu gelirler de yine encümen kararıyla sarf edilirdi. Çok çalışkan birisi olan Sicimoğlu, tek adam olmayı severdi. Bu yüzden meclis ve encümeni daima karşısına aldı. Bu davranışları Demokrat Parti (DP) tasvip etmiyordu. Sicimoğlu’nun süreklilik arz eden bu davranışları meclis üyelerinin tepkisine neden oldu ve görevden istifa etmek zorunda kaldı (27.07.1959). Bu gün Havuzlu Han olarak bilinen yerin aslı yeşil alandı. Burayı imara açıp yapı izni vermesi, Sicimoğlu’nun sürekli eleştirilmesine neden olmuştur. Sicimoğlu döneminde İmar, İktisat ve Zabıta Müdürlüğü gibi yeni kadrolar oluşturuldu. Meclis Üyeleri ise Kavuncu döneminde seçilen üyelerden oluşuyordu. Bu dönemde belediye bütçesi 10 milyon lira olup başkanın maaşı 4 bin liraydı. 

M. Şahap Sicimoğlu, 13 Aralık 1983 Salı günü Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 15 Aralık 1983 Perşembe günü Suadiye Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Küçükyalı Mezarlığı'na defnedilecektir.


Kendisi, Merhume Ayşe Sicimoğlu ve Merhum Hacı Burhan Sicimoğulları'nın evlatları Merhume Ganime ve Merhum Mehmet Ali Solakoğlu'nun damatları, Şükriye Sicimoğlu'nun sevgili eşi, Ayşe Özgün, Ayhan ve Muzaffer Sicimoğlu'nun biricik babaları, Orhan Özgün, Zeynep ve İpek'in kayınpederleri, Emir ve Levent Özgün'ün büyükbabaları, Merhume Hürmet Yumurtacı, Mevhibe Daveri, Merhum Hüseyin Sicimoğlu, Nimet Çakmak, Kazım Sicimoğlu'nun değerli kardeşleri, Müşerref ve Kemal Özgün, Fehime ve Mehmet Şolakoğlu ailelerinin ve Fatma Solakoğlu'nun enişteleri, Sicimoğlu, Cabat ailelerinin amcaları, Çadırcı, Özgiray, Çakmak, Soybaş, Fevzioğlu, Daveri, Yumurtacı, Alakuş, Özduygu, Dumrul ailelerinin dayıları, Hatice ve Emir Oğuz'un, Raika ve Yılmaz Akar'ın dünürleri, 



22 Temmuz 2025 Salı

Kayserililerin Her Gün Gördüğü Tümülüsler

Tümülüs, kısaca yapay tepe olarak tanımlanabilir. Genellikle ölülerin anısına veya mezarları üzerine toprak ve/veya taş yığarak oluşturulmuş yapay bir höyüktür. Antik çağlardan günümüze kadar birçok farklı kültür ve medeniyet tarafından kullanılmış bir tür anıt mezardır.

 1. Ali Dağı Tümülüsü

2. Erkilet Hıdırellez tepesi Tümülüsü

3. Yılanlı Dağ Tümülüsü

4. Beştepeler Tümülüsleri

17 Temmuz 2025 Perşembe

Talas Amerikan Koleji

 




 Talas Amerikan Koleji (İngilizce: Talas American College), Kayseri – Talas’ta 19. yüzyılda Amerikan misyonerler tarafından kurulmuş, hem kız hem erkek öğrencileri içeren yatılı bir ortaokuldur. Aşağıda detaylı tarihçesi ve güncel durumu yer alıyor:

🏫 Kuruluş ve Gelişim

  • 1871’de Amerikan Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) tarafından kız okulu; 1882–1883 civarında da erkek okulu olarak eğitim faaliyetine başladı. Nitelikli öğretim dili ağırlıklı olarak İngilizce’ydi .

  • 1889’da Henry K. Wingate’in önderliğinde, yatılı erkek ortaokulu düzeyinde Talas Amerikan Koleji olarak resmi hâle getirildi. İlk müdür de kendisiydi 


📈 Açılım ve Hizmetler

  • 1906–1908 yılları arasında ayrı kız ve erkek eğitim binaları inşa edildi .

  • Okulun bünyesinde okul, hastane, dispanser, lojman, bağ evleri, spor sahaları yer alıyordu. Bölge halkına misyoner sağlık hizmetleri de sunuldu. Dünya Savaşı sonrası millîleşme sürecine uyum sağlandı; okul 1927'de yeniden açıldı ve 1928–1967 arasında kayıtlara göre 857 mezun verdi 


🏚 Kapanış ve Sonrası

  • 1967’de eğitim faaliyetleri sona erdirildi. Kız okulu kısmı hastane olarak kullanıldı, erkek okulu ise 1976’dan itibaren Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nce güreş kampı/merkezine dönüştürüldü 1978 sonrası bu binalar Erciyes Üniversitesi sosyal tesisleri olarak kullanıldı 


🛠 Yeniden Canlandırma

  • 2014–2018 yılları arasında Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından aslına uygun şekilde restore edilerek tarihi yapı gençlik merkezine dönüştürüldü. Özellikle üstün zekalı lise öğrencilerine yönelik yatılı eğitim verilen bir merkez haline geldi Günümüzde erkek koleji binası Talas Gençlik Merkezi, kız koleji ise Erciyes Üniversitesi Sosyal Tesisleri işleviyle aktif durumda 

📝 Özetle

  • Kuruluş: 1871 (kız), 1889 (erkek yatılı kolej)

  • Dili ve sistemi: İngilizce, paralı ve yatılı eğitim

  • Kapandığı tarih: Eğitim 1967, sağlık hizmeti 1972’ye kadar devam etti

  • Mevcut durumu: Tarihi yapı — gençlik ve üniversite sosyal merkezi

Sineklerin Çobanı

 Eskiden... Çok eskidennnn... Biz çocukken akıllı telefonlar, bilgisayarlar yoktu. Sokakta oyunlar oynardık. Kendi oyunlarımızı üretirdik. Ben de bir ara sokaktaki karıncalara kafayı takmıştım. Yuvalarından taşlar çıkarıp, yuva kenarındaki tepeye bir taş daha koyup tekrar içeriye dönenler ve etrafta erzak arayıp yuvaya getirenler vardı.

Sadece onları gözetlemekle kalmazdım; çeşitli deneylerimi de yapardım. Örneğin, bazı sineklerin kanatlarına zarar verip uçamayacak hale getirir, karıncaların yuvalarının girişine bırakırdım. Karıncalar da bu sineğe saldırıp içeri, yuvalarına çekmeye çalışırlardı. Sinek debelenir, bir arbede çıkar, toz toprak... Bunu bir film gibi izlerdim. Tabii ki çok çeşitli kombinasyonları da denerdim. Bazen sineğin tek kanadını koparırdım, bazen ayaklarının tamamını da. Bazen kanatlarının ucunu koparırdım. Büyük sinekler, küçük sinekler denerdim.

Bu şekilde denemelerden sonra bir ara kafayı sineklere taktım. Evde boş boş takılan, bizi rahatsız eden, cam kenarlarında ziyan olan birkaç sineği — onlar ziyan olmadan — cam kenarlarından yakaladım. Zarar vermeden, dikkatlice. Sonra bunları rahat kontrol edebilmek ve kaçmamaları için iple bağlamaya karar verdim. İnce dikiş iplikleriyle bacaklarından bağladım. İpin uzunluğunu da 15-20 cm kadar ayarladım. Fakat sineklerin gücü, bu kadar ipi dahi kaldıracak güçte değildi. Sadece biraz havalanır gibi vızıldıyorlardı fakat ipi yüklenip götürecek güçte değillerdi.

Daha kuvvetli sineklere ihtiyacım vardı. Bu yüzden büyük at sineklerini gözüme kestirdim. Bir tanesini yakalayıp iple bağladım. Bunlar daha kuvvetli olduklarından iple uçabiliyorlardı. Sonuçta aradığımı bulmuştum. Havalanıyorlardı iple fakat üzerlerinde bir yük olduğundan hızlı uçamıyorlardı. Böylece yakalaması da kolaydı. Üstelik arkalarında bir ip olduğundan takip edilmeleri de kolay oluyordu.

Böylece sinek çobanlığına başlamış oldum. Sineğimi ipinden tutup istediğim yere götürüyordum. Tıpkı bir evcil hayvan gibi. Üzüm gibi sulu gıdalarla besliyordum da.

Daha sonra işleri büyüttük. Bir at sineği daha bulup onu da sürüme kattım. Aklıma bir hinlik düştü: Acaba bu iki at sineğini birbirine bağlasam, birlikten güç doğup daha uzak mesafelere, daha güçlü uçabilirler miydi? Bu sorunun cevabını bulabilmek için iki at sineğini birbirine bağladım. İkisi beraber hareket ettiğinde ise garip bir görüntü ortaya çıkıyordu. Sanki helikopter pervanesi gibi dönme durumundalardı. Yani gezegenler gibi, ikisi de bir yörüngede dönüp duruyorlardı. Fakat bir yöne doğru döne döne gidebiliyorlardı.

Bu şekilde sineklerimle beraber bir yaz günü sokağa çıktım. Sineklerimi gezdiriyorum. Sokakta kaldırımın kenarına oturdum, etrafı izliyorum. Sakin bir yaz günü. Güneşli ama bunaltmayan bir hava var. Etrafı izlerken karşıdan iki kızın geldiğini gördüm. Ellerinde dondurmalarını yalayarak, gülerek, konuşarak geliyorlar. Kızlar 10 metre kadar yaklaştıkları an, birden yanımdaki at sinekleri havalandılar. Sanırım benim kötü bir çobanlık anıma denk geldiler ve uçtular; kızların geldiği yöne doğru uçtular. Döne döne kızlara doğru yaklaştılar.

Karşıdan bir cisim yaklaşıyor. Kızlar birden durdu. Gözlerini kısarak ne geldiğini anlamaya çalışıyorlar ama anlamıyorlar. Biri eliyle diğerini tutmaya çalışıyor. Sinekler daha da yaklaştılar. Kızlardan bir çığlık yükseldi. Biri bir tarafa, diğeri başka tarafa kaçmaya başladılar.

Ben bu olayı oturduğum yerden izliyorum. Yerimden hiç kalkmadan, şakınca... Kalkıp ne diyecektim? “Durun kızlar, korkmayın. Onlar benim at sineklerim. Birbirlerine iple bağladım,” diyemezdim ya...

Yeşilhisar Zengibar (Karahisar) Kalesi

 


Yeşilhisar kalesine gitmek için  en iyi yol bir arazi aracı veya motorla eski kale köyü harabelerine kadar gitmektir. yol toprak ve taşlı bir yol olduğu için arazi araçları ile yaz aylarında gitmek uygundur. Eski Kale köyü 1460 m yükseklikte, burası Yeşilhisara göre 3-4 derece daha soğuk olabilir. Köy harabeleri iki tepenin arasında, tepelerin  yamaçlılarına yerleşmiş durumdalar. Tepelerin Yeşilhisar tarafına yakın olanı asıl kale olarak kullanılanı 1520 m yükseklikte, üzeri diğer tepeye göre daha düz. Diğer tepe 1500 m yükseklikte.

Köye varmadan köy mezarlığıyla karşılaşıyorsunuz. Yüzlerde dikili taş ormanı. yolun her iki tarafında da devam ediyor. Mezar taşlarının üzerin de hiç bir yazı yok. Köy kalıntılarında da yazılı taşlar en son yapılan mezarlar. Köy yolunun gidiş istikametinde sağ tarafta olan mezarların en yenisi 1976 yılına ait. Bu eski şekilsiz mezar taşları kim bilir hangi zamandan kalma. Üzerinde de yazı olmaması köy halkının eski zamanlarda ümmi olduğunu gösteriyor. Mezarlıkları geçip biraz daha ilerleyince İki tepe arasına akıllıca yerleştirilmiş  doğu, güney yönlerini ve  kuzey, batı istikametini gören tepelerin yamaçlarına sıralanmış evler karşınıza çıkıyor. Evler artık harabe olmuşlar. Bölgede koyun sürülerini otlatan çobanlardan başka kimse yok. Issız bir hal de. Evler bölgedeki taşlardan yapılmış. çoğunun çatısı kalmamış. üstü kapalı kalan 2 yapı kemerli yapılar. Buradan köy evlerinin çatısının ahşap direklerle yapıldığı sonucu çıkarıyorum. Köy aşağıya taşınırken üstünü yıkıp direkleri kapı pencereleri, diğer değerli yapı bileşenlerini almışlar. köyün ana yolları hariç evler arası yollar ev ana giriş kapıları artık belirsiz hale gelmiş. bazı evlerin yanlarında kaya oyma mağaramsı ahırlarda var. Köy hayvancılık ve tarım yapılabilir toprakları var. Fakat eski tarım izlerine pek rastlamadın mesela üzüm çubukları, hozan olmuş bağlar veya meyve  ağacı kalıntıları yoktu. Yıllarca otlatılmaktan olabilir. Tamamen yaban bir görüntüsü var. 

Evlerin arasında dolaşırken bolca çömlek parçalarına rastlıyorsunuz. Kayalardan oyulmuş yalaklar ve üzüm ezmek için kullanılacak taş oyma küvetler hala mevcut.

 Hiç betonarme yapı izine rastlamadım. Medeniyet buraya ulaşamadan köy taşınmış olmalı. Köy okulu yok gibi duruyor. Camisi veya mescidi varmıydı bilmiyorum. Bilen varsa lütfen yorumlara yazsın. Bunula beraber yıkılmış bazı büyük kemerli bina izleri buranın büyük bir evmiydi yoksa başka bir amaçlı binamıydı. sorusunu sorduruyor. Akla gelen bir başka soru ise  bu bölgenin su temini nasıl yapılıyordu. At ve eşeklerle taşınıyormuydu. Kuyularımı vardı. bilen varsa yazarsa ekleyebilirim.

KAYSERİ KALE VE SURLARI

 HALİT ERKİLETLİOĞLU

 


Yeşilhisar Kalesi Kayseri’nin 66 km güneybatısında yer alan Yeşilhisar ilçesinin Kaleköy mevkiinde bulunmaktadır. Kale, ilçenin güneybatısında, kayalık yüksek bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Develi-Yeşilhisar, Yeşilhisar-Ürgüp arasındaki yol güzergâhına hâkim bir konumdadır. Kısmen Yahyalı yolunu da gözetlemektedir. Yeşilhisar Kalesi’nin kurulduğu kayalık alanın kuzey, güney ve batı cepheleri çok sarp olduğu için kaleye sadece doğu cepheden ulaşılabilmektedir. Duvarları zemin seviyesinde düzgün kesme, üst kısımlarda kaba yonu ve moloz taştan yapılmış ve horasan harcı ile tutturulmuştur. Burada arazinin eğiminden ve doğal bir sur niteliği taşıyan kayalardan savunma amacıyla faydalanılmıştır. Doğu cephede bulunan ve doğal kule konumundaki kayaların arasındaki geçişe uygun alan ise savunma amaçlı olarak duvarlarla kapatılmıştır. Diğer cephelerin oldukça sarp olması sebebiyle kaleye giriş için uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Doğu cephenin arazi yapısının diğer cephelere oranla daha düzgün olması ve burada yer alan duvar kalıntılarından hareketle kaleye girişin bu cepheden sağlandığı düşünülmektedir. Kalenin sarp kayalıklar üzerine inşa edilmiş olması ve üzerinde yerleşime müsait alanın oldukça küçük olması sebebiyle, kalenin sadece askerî amaçlı olarak kullanıldığı düşünülmektedir. İhtiyaca cevap verecek şekilde bir de kalenin güneyinde bir sarnıç ve bu sarnıca ait ihata duvarları yer almaktadır. Kalenin oldukça yüksek bir tepe üzerine kurulması, çevreden gelecek tehditlerin fark edilmesini ve çevre kalelerle irtibat sağlanarak karşı tedbirlerin alınmasını kolaylaştırmaktadır.Yeşilhisar Kalesi’nin inşa kitâbesi yoktur. Ancak 8. yüzyılda Bizans Dönemi’nde yapıldığı belirtilmektedir. Kalenin batı cephesindeki duvar kalıntıları Selçuklu Dönemi’nde ciddi bir onarıma tabi tutulduğu izlenimi vermektedir. Yeşilhisar Kalesi birçok tarihî olayın geçtiği önemli bir mekândır. 1097 yılında Birinci Haçlı Seferi’nin savaşçıları Kaisareia’dan Herakleia’ya giderken gördükleri bu kale için: “öyle bir kale ki asla zaptedilemez” demişlerdir. Tarihî kaynaklarda Karahisar-ı Develü, Karahisar-ı Devle35 veya Develü Karahisarı olarak zikredilen yapının adı, ilk olarak 1276-1323 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devleti’nin hizmetinde bulunan Kerimüddin Mahmud Aksarayî tarafından yazılmış olan Müsâmeretü’l-Ahbâr’da geçmekte ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde meydana gelen “Cimri” ayaklanmasında, Cimri ve askerlerinin Yeşilhisar Kalesi’nde kaldığı belirtilmektedir.36 Kalenin Sultan II. Mesud’un tahta geçtiği yıllarda da siyâsî olaylara zemin olduğu yine Aksarayî’de şu şekilde anlatılmaktadır: “… velhasıl 702 (1302) yılının girişiyle 701 (1301) yılı sona erdi. Bu yılda Rum saltanatı, yarlıg hükmüyle Sultan Gıyaseddin Mes’ud’a verildi. Talih güneşi, azilde olmasının karanlığını aydınlattı. Yüce hazretin ilgi ve bağışlarına kavuştu. O Musul tarafından Rum tarafına yöneldi. Saltanat tahtının bulunduğu yere vardı. Veziri eskiden olduğu gibi Sahip Alâeddin idi. Türk ve Tacik ülkesinin yöneticisi (hâkim) Abışga, 703 (1303) yılında girişine kadar ülkenin işleriyle uğraştılar. O yılda Cahî oğlu, Niğde ve Aksaray arasında bulunan Develü Hisar Kalesi’ne istilâ elini kaldırdı ve ayağını isyan yoluna koydu. Vilayetin her yanında gelirlerin çoğuna el koydu. Abışka, Sultan Mes’ud, Sahip Alâeddin ve diğer emirler, çevik ordularıyla o kalenin önüne vardı. Kuşatma bir ay süreyle mancınığı çalıştırdılar. Kale asillerinin işi zorlaştı, onların çıkardıkları karışıklığın vadesi dolmadığından kendilerinin ecelleri gelmediğinden dolayı ordu tarafından yayılan muhtelif haberler yüzünden (kuşatılanlar açısından) ortaya engeller çıkınca onlar kalenin önünden kalktılar. Böylece o iş yüz üstü kalmış oldu.”37 Ahmed Eflâkî’nin “Ariflerin Menkıbeleri” isimli eserinde de “Yine rivâyet etti ki: Bir gün Çelebi’nin huzurunda, Karahisar-ı Devle Kalesi’nin tepesinde Sultan Alâeddin Keykubad’ın (Tanrı rahmet etsin) sarayında Sahibin oğulları ile işrette bulunuyorduk…” ifadesi yer almaktadır.38 Esterâbadî’nin “Bezm u Rezm” adlı eserinde, Eretna Beyliği Dönemi’nde geçmiş olan olaylarda Yeşilhisar Kalesi’nden çok tafsilâtlı olarak bahsedilmektedir. “Amasya kuşatmasından vazgeçen Ali Bey, bu defa Niğde üzerine sefere çıkmıştır. Ali Bey sefer sırasında Niğde yolu üzerinde bulunan Yeşilhisar’a uğramıştır. Ali Bey, Karahisar’a inip kalenin ayağına varınca başını ateş küresine değdiren bir dağ gördü; mavi gökyüzünün perdesini yırtmış olan granit taş yığınıyla karşılaştı. O dağ yükseklikte gökle yarışıyor, Güneşin üzerine gölge düşürüyordu. Öyle ki hayalin onun burçlarına ulaşmasına imkân yok. Düşüncenin onun yüksekliğine yetişmesi mümkün değil. Öyle bir kale ki, yükseklik bakımından yıldızlarla aynı seviyede, Burçlarla arkadaşlık etmekte. Göğün burçlarına yaklaşmakta. Sağlamlığı belgelere geçmiş. Yüksekliği akıl almaz ölçüde. Giriş yolları dar, tırmanışı çok sarp ve Kalenin sağlam olması, tek başına onun fethedilemez olması demek değildir. Kale her ne kadar sağlam olursa olsun, içindekilerin yeterince yiyecek ve içeceği bulunmazsa, orayı koruyup savunamazlar. Böylece çabukça istila edilir. Bundan başka, eğer bir kalenin fethinden vazgeçip aciz olarak geri dönersek, Niğde’yi bize karşı savunanlar cesaret edip bizi hesaba almazlar” ifadeleri geçmektedir.Yeşilhisar Kalesi’nin muhasarası Bezm u Rezm’de şöyle anlatılmaktadır: “Savaş tufanı yükselince, kalenin üzerinden bulutlardan dolu yağar gibi ok yağdı. Burçların üzerinden gökten yıldırım düşer gibi taş düşmeye başladı. Yiğitlerin narası gökleri tuttu. Pehlivanlarının gürlemesinin şiddeti, gök kubbenin perdesini yırttı. Onları gören diğer askerler, Sultan’ın gücünü cesaretini ve üstün gayretini görünce, insanlık duygusu ister istemez onları harekete geçirdi. Her taraftan kalenin içine ve çevresine hücum ettiler. Bir kısmı gölge gibi duvara çıkarken, bir kısmı güneş gibi kale pencerelerinden içeri girdi sonunda kale halkı aman dileyip teslim oldu...”40 Bezm u Rezm’de Yeşilhisar Kalesi’nin geçtiği bir diğer olay ise, Babukoğlu Ali Paşa ile Kadı Burhaneddin arasında yaşanan hadisedir. Kalenin de tasvir edildiği bu hadise Bezm u Rezm’de şu şekilde anlatılmaktadır: “O bu iyiliği anlayacak, ona layık bir kişi olmadığı için aptallık ve budalalık ederek mücadeleye başladı. Yüce fermanın içeriğinin dışına çıktı. Yüksekliği feleklerle yarışan, başı sekizinci göğün burçlarına erişen Karahisar-ı Develi’yi Dügehisar ile değiştirdi. Böyle sağlam bir yeri, bir yıkıntı karşılığında verdi ve onu Aksaray nahiyelerine bağladı.”41 Develi Karahisarı Kalesi son olarak Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım Bey’in adamlarının elindeyken Fatih Sultan Dönemi’nde Şehzâde Mustafa tarafından bir anlaşmayla alınmıştı. Ancak bu sırada Kayseri ile Niğde arasında bulunan Develihisar’da (Yeşilhisar Kalesi’nde) Karamanoğulları kumandanı Atmaca Bey direnmeye devam ediyordu. Fakat kendisine Karamanoğullarından yardım gelmeyeceğini anlayarak kaleyi Şehzade Mustafa’ya teslim etmek istediğini bildirmişti. Bunun için esâsen hasta olan Şehzade kaleyi teslim almış fakat dönüşte Bor’da ölmüştü. Bu suretle Karaman işi sona ermiş, bu meyânda Kayseri de Osmanlı topraklarına katılmış oldu. Hattâ bütün Karaman’ın zaptını göstermek üzere Mevlâna Veliyüddin oğlu Ahmed Paşa “Tarih-i Feth-i Karaman” terkibine tarih düşürmüştü. Böylece Karamanoğullarının bütün kaleleri Osmanlılara geçmiş oldu (1475).42 Yukarıdaki bilgilerden Yeşilhisar Kalesi’nin 9. yüzyılda sağlam ve kullanılıyor olduğu anlaşılmaktadır. XIII. ve XIV. yüzyıla ait çağdaş kaynaklarda kale ve kalede geçen olaylardan bahsedilmektedir.

Bu kalenin 6.YYda iranlılar tarafından yapıldığı söylenmekte. (Kaynak bulmak güç) bunula beraber 6. Y. yılda bölgede hakim olan kuvvet Roma imparatorluğu idi. Sasanilerin ise zaman zaman doğu anadoluya akınlar yapıyordu. 6 yüzyılın sonuna doğru ve 7. yüzyılın başlarında Sasani devleti Kayseriyi kontrol altına aldı. Eğer kale bu tarihlerde yapıldı ise. 6. yüzyılsonu veya 7.yüzyıl başı olabilir. Bir süre sonra Romalılar tekrardan bölgenin hakimi olmuşlardır.  zaten Zengibar farsça karahisar demek olup. Yeşilhisarında eski ismi Karahisardır. İranlılar bu toprakları ele geçirdiklerinde. Burayı bir uç gözetleme kalesi olarak kullanmış olabilirler. Zaten Köy evlerinin konum yerleştirmeside bu amaca hizmet eder vaziyette. 






















































Kayseri’de Kanalizasyonun Tarihi ve Gelişimi

  1955 yılına kadar şehir içme suyu şebekesi olmayan Kayseri’de, bu tarihe kadar herhangi bir kanalizasyon şebekesinden bahsetmekte söz konu...